Zina davası, evlilik birliğinin devam ettiği sırada eşlerden birinin başka biriyle cinsel ilişkiye girmesini konu alan hukuki bir meseledir. Bu durumda zarar gören eş, manevi tazminat davası açabileceğini düşünebilir. Ancak Türk Medeni Kanunu’ndaki düzenlemeler ve Yargıtay kararları bu konuda net bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Evlilik birliğinin tarafları dışındaki üçüncü bir kişiye karşı tazminat davası açma hakkının sınırları belirlenmiş, genel uygulama sonuçları paylaşılmıştır. Bu makalede, zina davasının üçüncü kişiye karşı açılıp açılamayacağını, uygulamada nasıl değerlendirildiğini, Yargıtay içtihatlarının hangi yönde değiştiğini ve istisnai durumları ele alacağız.
Sadakat Yükümlülüğü ve Zina
Evlilik birlikteliğinde eşler birbirlerine karşı sadakat borcu altındadır. Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesi uyarınca evlenme ile eşler arasında kurulan aile birliğine saygı ve sadakat öngörülmüştür. Bu borcun ihlali, yani eşlerden birinin evlilik birliği devam ederken başka biriyle cinsel ilişkiye girmesi zinâ (aldatma) olarak kabul edilir. Zina; boşanma sebebi olarak düzenlenmiş olup (TMK m.161) bu fiil nedeniyle kusursuz taraf nafaka veya tazminat isteyebilir. Dolayısıyla zina, medeni hukukta boşanma nedeni ve tazminat hakkı doğuran bir eylemdir. Kişinin evlilik dışı ilişkiye girmesi hukuki olarak kişilik hakkına saldırı sayılır ve zarar gören eş bu zararı tazmin isteyebilir. Örneğin, TMK’nın 174/2. maddesi uyarınca “boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebilir” hükmü vardır.
Zina ve Hukuki Sonuçları
Medeni hukukta zina hâli, evlilik devam ettiği sürece eşler arasında özel bir yükümlülüğü ihlali olarak değerlendirilir. Bunun sonucunda boşanma davası açılabilir, boşanma sırasında veya sonucunda uygun bulunursa maddi ve manevi tazminat ödenebilir. Eşlerden biri evlenirken bu sadakat borcuna rıza göstermiştir ve ihlalin meydana getirdiği zarar eşlerin ilişkisi nedeniyle farklı bir niteliktedir. Bu kapsamda, çiftler boşanma davası açarken, manevi tazminat talepleri de gündeme gelebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken nokta, zina hususu doğrudan ceza hukukunda düzenlenmeyip medeni hukukun bir hükmü olarak söz konusudur. Bu nedenle zina nedeniyle açılan tazminat davaları, haksız fiil hükümlerine göre değil, aile hukuku esaslarına göre değerlendirilir.
Üçüncü Kişiye Karşı Dava Açma
Zina davasında “üçüncü kişi” terimi, evli bir eşin dışındaki kişiyi ifade eder. Örneğin, evli kadının başka biriyle ilişkisine dayalı tazminat istemi düşünüldüğünde bu “başka kişi” üçüncü kişi sayılır. Tarihsel olarak bazı uygulamalarda aldatılan eş, eşini aldatmakla birlikte olan üçüncü kişiden de manevi tazminat talep etmiş; Yargıtay’ın bazı kararlarında bunun mümkün olduğu kabul edilmişti. Ancak daha sonra Yargıtay içtihatlarında değişiklik oldu ve bu tür davalar genel olarak reddedildi.

Yargıtay İBB Kararı
Bu konuda dönüm noktası Yargıtay İçtihatları Birleştirme Genel Kurulu’nun 06.07.2018 tarihli (2018/7) kararıdır. Bu karar ile Yargıtay, evlilik birliği sürerken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek cinsel ilişkiye giren üçüncü kişiye karşı manevi tazminat davası açılmayacağı yönünde kesin bir hüküm oluşturmuştur. Kararda açıkça vurgulandığı üzere, Türk Medeni Kanunu 185. maddesinde düzenlenen sadakat yükümlülüğü ancak eşler arasında geçerlidir ve üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Yargıtay’ın bu birleştirme kararı şu şekilde özetlenmiştir:
“Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağına” (YİBK E.2017/5, K.2018/7).
Bu içtihatla Yargıtay, aykırı kararlar arasındaki çelişkiyi gidermiştir. Öncesinde bazı 4. Hukuk Dairesi kararları üçüncü kişiyi haksız fiilde sorumlu tutarken, aynı Daire’nin sonraki kararları bu talepleri reddediyordu. Birleştirme kararı ile son sözü söyleyerek “üçüncü kişiye dava açılamaz” sonucunu kesinleştirmiştir.
Uygulamada Eski ve Yeni Durum
- Eski İçtihatlar: 2010 yılı ve sonrasına kadar bazı Yargıtay kararları, aldatılan eşin, eşini aldatan üçüncü kişiye karşı da tazminat isteyebileceğine hükmetmişti. Bu kararlar, sadakat yükümlülüğüne dayanarak üçüncü kişinin de haksız fiil sorumluluğunu kabul ediyordu. Örneğin bu dönemde, üçüncü kişinin davranışının da “açıkça haksız fiil” kapsamında değerlendirilebileceği belirtiliyordu.
- Yeni İçtihatlar: 2015 sonrasında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde çoğunluk görüşü değişti; sadakat yükümlülüğünün eşler arasında sınırlı olduğu, üçüncü kişinin tek başına haksız fiil oluşturmayacağına vurgu yapılır oldu. Bu görüş zemininde Birleştirme Kurulu, artık üçüncü kişiyi sorumlu tutmayacağı yönünde nihai kararı verdi. Kısaca artık uygulamada, evlilik dışı kişilere karşı ayrı bir tazminat davası açılamaz.
İstisnai Durumlar
Her ne kadar kural olarak üçüncü kişiye karşı dava açılamasa da hukuk, hiç istisnasız bir yasa koymamış olup, bazı özel hâlleri dolaylı olarak düzenlemiştir. Sadece zinâ eylemine katılımına dayalı tazminat talebi mümkün olmasa da, üçüncü kişinin olay sırasında bazı hukuka aykırı davranışları varsa ayrı sorumluluk doğabilir:
Konut Dokunulmazlığının İhlali
Birinci önemli istisna, konut dokunulmazlığıdır. Eğer üçüncü kişi, aldatma fiilini evlilik birliğinin kurulmasıyla edinilen ortak konutta gerçekleştirirse hukuka aykırılık durumu oluşur. Yargıtay kararlarında, örneğin, evli bir kadının kocası evde yokken sevgilisiyle birlikte olup kapıyı zorlayarak girmesi veya anahtar kullanması halinde, üçüncü kişinin bu eyleminden dolayı ceza ve tazminat sorumluluğu gündeme gelebilir. Çünkü konut dokunulmazlığını ihlal eden bir fiil söz konusudur. Bu durumda, aldatılan eş üçüncü kişiden, kendi kişilik haklarına saldırıyı oluşturan davranışı nedeniyle tazminat talep edebilir.
Örnek Yargıtay Kararı
Yargıtay 13. Ceza Dairesi, 2019 yılında bir dosyada, üçüncü kişinin haksız yere eve girmesi ve cinsel ilişkiyi burada gerçekleştirmesinin “konut dokunulmazlığını ihlal” ettiği gerekçesiyle bu eylemi ceza hukuku kapsamında cezalandırmıştır. Aynı zamanda, mağdur eşin manevi tazminat talebi kabul edilmiştir. Bu karar, konut dokunulmazlığı ihlalinin üçüncü kişiye karşı açılacak tazminat davasını mümkün kıldığını göstermektedir.
Kişilik Haklarına Müdahale
Üçüncü kişi başka şekillerde de aldatılan eşin kişilik haklarına saldırmış olabilir. Örneğin, üçüncü kişi tarafından kadının özel bilgileri izinsiz ifşa edilmiş veya kadının onurunu kıracak şekilde kamuya mahrem görüntüleri yayımlanmışsa, bu ayrı bir kişilik hakları ihlali demektir. Böyle hallerde aldatılan eş, üçüncü kişiye karşı genel haksız fiil hükümlerine göre manevi tazminat davası açabilir. Yargıtay’a göre, bu tür durumlarda, kişiler arası sadakat borcundan ziyade başka bir hukuka aykırılık söz konusudur; bu nedenle ilgili tazminat talebi değerlendirilebilir.
Mahkeme Uygulaması
Örneğin, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi, 2021 yılında benzer bir uyuşmazlıkta üçüncü kişinin aldatma sürecinde elde ettiği cep telefonu mesajlarını sosyal medya hesaplarında yayınlamasını “mahremiyete saldırı” olarak değerlendirmiş ve tazminat istemini kabul etmiştir. Bu gibi kararlarda üçüncü kişiye karşı açılan dava, esasen sır alma veya özel hayatın gizliliğinin ihlali kapsamındaki tazminat davasına dönüşmüştür.
Diğer Hukuka Aykırı Davranışlar
Bazı nadir durumlarda üçüncü kişi kasıtlı olarak zarar vermiş olabilir. Örneğin, eğer üçüncü kişi aldatma eylemi sırasında kadının (veya erkeğin) kişisel eşyalarına zarar vermiş, sair bir suç (hırsızlık, tehdit vb.) işlemiş ise bu ayrı suç veya haksız fiil teşkil eder. Bu bağlamda, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin işlediği başka bir suç/suistimal söz konusu ise, mağdur eş üçüncü kişiyi o suça ilişkin bir dava için mahkemeye verebilir. Ancak bu, zina fiilinin değil, başkaca bir hukuka aykırılığın sonucudur.
Zina Davası 3. Kişiye Açılır Mı Sonuç
Sonuç olarak zina davası, evlilik birliği devam ederken eşlerden birinin aldatma fiilidir ve boşanma sebebidir. Ancak aldatılan eşin, eşini aldatmakla birlikte olan üçüncü kişiye karşı ayrı bir manevi tazminat davası açması mümkün değildir. Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun 2018 tarihli kararında, bu tür davaların genel olarak reddedilmesi gerektiği kesin şekilde belirtilmiştir. Elbette istisnaî hallerde (örneğin konut dokunulmazlığının ihlali veya özel hayata müdahale gibi durumlarda) farklı değerlendirmeler olabilecektir. Bu karmaşık konuya dair hukuki süreçte doğru adımları atmak ve haklarınızı öğrenmek için alanında uzman bir İstanbul boşanma avukatı ile görüşmek önemlidir. Gerek boşanma gerek tazminat davalarında profesyonel yardım almak, hak kaybını önlemek açısından kritik olup, İstanbul boşanma avukatı bu süreçte yol gösterici olacaktır.
Zina Davası 3. Kişiye Açılır Mı Sık Sorulan Sorular
Zina davası nedir, nasıl açılır?
Zina davası, TMK’nın 161. maddesine dayalı bir boşanma davasıdır. Aldatılan eş (kusur oranı daha az ya da kusursuz eş) bu davayı açarak boşanma ve tazminat talep eder. Dava açılabilmesi için aldatmanın ispat edilmesi ve aldatılan eşin bu olayı affetmemiş olması gerekir.
Üçüncü kişiye karşı dava açılabilir mi?
Güncel içtihatlara göre, evlilik devam ederken üçüncü kişiyle ilişkiye giren kişiye karşı aldatılan eşin ayrı bir dava açması mümkün değildir. Sadece izinsiz eve girme veya özel hayatın ihlali gibi ayrı suç unsuru varsa, bu eylem üzerinden tazminat istenebilir.
Zina davası kaç yıl içinde açılmalıdır?
Zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı, adli sürelere tabidir. Öğrenme tarihinden itibaren 6 ay içinde dava açılmalıdır ve her durumda aldatma olayının üzerinden 5 yıl geçmesiyle dava hakkı düşer. Bu süreler geçtikten sonra zinaya dayalı boşanma davası açılamaz.
Boşanma sırasında tazminat talep etmezsem ne olur?
Boşanma davasında belirtilmeyen manevi tazminat hakkı, boşanma kararı kesinleştikten sonra da genel hükümler kapsamında talep edilebilir. Yani boşandıktan sonra da manevi tazminat davası açmak mümkündür. Ancak yeniden dava açmadan önce durumun hukuki yönleri iyi değerlendirilmelidir.